Pelias, sesinden sakladığı öfkesiyle sorar; “kimsin sen?”
– Ben akraban İason’um. Zeus’un babama verdiği ülkeyi geri almaya geldim. Kılıçlarımıza mızraklarımıza sarılamadan yeniden paylaşalım bu toprakları. Bana tahtı ver, bu ülkede adalet hüküm sürsün.
Pelias, “Peki sen nasıl istersen öyle olsun. Ama bakıcıların istediği bir şey var. Zeus üstüne yemin ediyorum ki, Altın Post’u getirirsen tahtı sana bırakacağım” derken, Altın Post’u aramaya giden kişinin bir daha geri dönemeyeceğini düşünüyordu.
Böylesi bir maceraya atılma düşüncesi İason’un kanını kaynatmaya yetti. Hemen tüm Yunanistan’a haber salınarak bu maceraya katılmak isteyenler toparlandı, diğer yandan tekne hazırlanmaya başlandı….
Söylencelerle günümüze kadar ulaşan çizimleri ve 1984 yılında ünlü İngiliz tarihçi ve maceraperest Tim Severin, “Argo” teknesinin replikasıyla yaptığı “Altın Post” yolculuğundan görüyoruz ki, İason’un, Altın Post’u aramak için denizlerle savaştığı tekne günümüzün tirhandilinden çok da farklı değil.
Tarih içinden gelen bir tekne olan tirhandiller güçlü formları kadar göz okşayıcı görünümleri ile de günümüzde efsanevi birer kahraman olarak, özellikle Akdeniz’de zarifçe seyrediyorlar.
Tirhandil Destanı
Antik çağlardan süzülerek gelir bilgilerim, üçe bire dayanır benim ölçülerim
Köroğlu’nun efsanevi kıratı Küheylan’dan gelmiştir benim genlerim
Toroslar’ın eteklerinden zemheri günleri, ay karanlık gecelerde, kızılçamlardan kesilmiştir eğrilerim
Tarih boyunca nice deniz gurbetçilerine mesken oldu koca karınlarımla, güvertelerim
Derin maviliklerin isimsiz kahramanlarından olmuştur her daim benim süvarilerim
Ne yiğitler geldi geçti güvertelerimden, kimilerini mağrip sularında, kimilerini karamanya kıyılarında, mezar taşları beyaz köpüklü dalgalar olmuş nice efeler bıraktım geldim
Mayıs ayı gelince süslediler gelinler gibi, doldurdular geniş karnımı peksimet çuvallarıyla, kumanyalarla.
Yol verdik, kah Karamanya sularına kah Kuzey Ege’ye kah Mağrip sularına
Pupa yelken kelebekler gibi uçtuk beyaz köpüklü dalgalar arasında
Vurdum başımı Ege ve Akdeniz’in azgın dalgalarına, yakamoz içinde bıraktım suları
Beyaz köpüklü dalgalar arasında, çatır çatır çatırdadı omurgalarım, zangır zangır bedenim
Koca karnımın içinde, güvertelerimde, sotropolarımın altlarında, nice sırlar gizlerim
Tirhandil’dir benim adım, tarihin derinliklerinden gelir silinmez izlerim…
Tirhandil ve koca deryalar sevdalısı tüm can dostlarımıza ve gelecek nesillere benden küçük bir armağan olsun.! En içten sevgi ve saygılarımla.
Aksona Mehmet
Tirhandil nedir? Tarihi ve Gelişimi
Tırhandil ya da dil uyumu kuralına göre tirhandil kelimesi, Grekçe üçe bir (üçte bir) anlamına gelen triakena kelimesinden türetilen “trikandini” nin zaman içinde değişmesiyle ortaya çıkmış.Triakena yani üçte bir, teknenin ana yapısını bir çırpıda anlatan bir kelime. Tirhandillerin en büyük özelliği, eninin boyunun üçte biri olması (ustalara göre daha fazlası bile olabiliyor), bunun yanı sıra baş ve kıçının benzer biçimde, ay şeklinde bodoslamaları, geniş bir karna, yuvarlak gövdeye sahip bulunması diğer önemli özellikleri. Alçak ve kavisli yapısı teknenin güzelliğine güzellik katarken onu denizci de yapıyor. Genelde tek direkli olan tirhandiller başlangıçlarında yer alan Latin yelken donanımlarını günümüzde randa ve marconi donanımlara bırakmış durumda.
Usta denizci, yelkenli okul gemisi STS Bodrum’un mimarı Yücel Köyağasıoğlu tırhandillerin tarihinin Finikelilere hatta Mısırlılara kadar uzandığını belirtiyor. Yücel beye göre Finikeliler başı kıçı bir ve sivri tekne formunu Mısırlıların papirusden yapılma teknelerinden almış ve zaman içinde küçük değişiklikler geçirerek günümüzdeki formuna ulaşmış.
Yük Taşıması, Sünger Avından Mavi Yolculuklara...
Tam anlamıyla bir yelken teknesi olan tirhandil geniş karnı, sağlam yapısı ve fırtınalara karşı duruşu ile yük taşıma amaçlı kullanılmış uzun yıllar boyunca. Olabildiğince geniş karnı, üzerine konan yüke hem kucak açıyor hem de denize karşı direnç oluşturarak teknenin yüzerliğini koruyor, o dönemlerde yapılan tirhandillerin posta aralıklarının sıklığı ise insana parmak ısırtıyor gerçekten. Guletlerin Babası olarak bilinen ve aslında çok iyi de bir tirhandil ustası olan Bodrumlu Çolak Erol (Ağan) yaptığı tirhandillerden gözleri parlayarak söz ediyor.
-…9-10 metre bir tirhandilde posta aralığı olarak en fazla 20 santim bırakırdık. Reçineli, başında durarak kestirdiğimiz çamdan yapılan omurga ne yüke ne fırtınalara karşı bana mısın demez böyle olunca…
Eni ile boyu arasındaki oran tirhandile üstün bir manevra kabiliyeti katar. Yekeyi basınca hemen cevap verir ve neredeyse boyu kadar yerde döner bir tirhandil. Bu özelliği ile de sünger avcılarının uzun yıllar gözdesi olmuştur.
Yıllarca ekmeğini süngercilikten kazanan, şimdilerde 18 metrelik tirhandili Aksona Mancorna ile mavi yolculuk yapan, milli dalgıç Aksona Mehmet ile harika tirhandilini yaza hazırlarken yaptığımız söyleşi de şunları söylüyor.
Zamanında sünger dalgıçları nargile ile dalarlardı, teknedeki elle çevrilen kompresörden dalgıca hortum aracılığıyla hava verilen bir sistem bu. Bu yüzden ki teknenin dalgıcı, çıkardığı hava kabarcıklarından, sürekli takip etmesi gerekiyordu. Bunu en iyi bir tirhandil teknesi ile yaparsınız, küreklerine yapıştı mı kıvrak hareketlerle dalgıcı rahatlıkla takip edebilir bir tirhandil. Zaten davul gibi bir karnı var, hem bizi(dalgıçlardan söz ediyor), hem aylarca sürecek sünger avımız için gereken kumanyamızı hem de çıkan süngerleri sığdırıveriyor o koca karna…
Kitaplarında sünger avcılarından olduğu kadar o dönemin kaçakçılarından da söz eden Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir Kabaağaçlı, “Deniz Gurbetçileri” adlı romanında, gümrük gemileri tarafından kovalanan kaçakçıların Datça Yarımadası’nın en dar yeri olan Kayıkaşıran dan, “tirhandillerini tabut gibi omuzlayarak” çeyrek saat içinde güneye indirdiklerinden söz eder. Gümrük gemileri yarımadayı döne dursun, kaçakçılar çoktan varacakları yere ulaşırlar sonunda.
Tirhandiller gerek baş-kıç bodoslamalarının şekli gerekse karınlarının genişliği ile yelken seyrine çok uygun tekneler. Ustaların ustası Namilerin Mehmet’in torunu Mehmet Nami Uyav; “tirhandilin olmazsa olmazları var nüansları var” diyerek başlıyor konuşmasına;
Bordası, su hattına göre biraz daha açıktır. Su kesiminde patlayan denizi içeri almaz. Altından deniz geçiverir. Nasıl bir kavunun içinden çekirdeğini çıkarıp parmaklarınız arasında sıkarsanız kayıverir, işte tirhandilde deniz sıkıştırdı mı kaçıverir öyle.
Sözleriyle anlatıyor tirhandilin denizciliğini.
Tirhandil Ülkemize Nasıl ve Nereden Geldi? Tirhandil Ustalarımız Kimler?
Yücel Köyağasıoğlu’ndan dinliyoruz yeniden;
Bodrum’da ki Osmanlı Tersanesi kalktıktan sonra bu civarlarda, neredeyse Çanakkale’den Antalya’ya kadar hiç bir imalathane kalmadı, tekne yapılmıyordu. Çok sonraları Güllük’teki deniz fenerinin emekli bekçisi ve eski bir tirhandil ustası olan Mehmet Nami Uyav’ın dedesi Namilerin Mehmet kafasına koymuş. Kalkmış Yunan adası Kalimnos’a gitmiş ve tekne yapımını öğrenmiş. O zamanlar tirhandil revaçta tabii. Gelmiş bir tirhandil yapmış kendisine ama babası tekneyi, mavnaya benzetip beğenmediği, için yakmaya kalkışmış. Altından girip üstünden çıkmışlar ikna etmişler, yakmaması için. Böylece buralarda yeniden tekne yapımına başlanmış.
Ardından Ziya Usta geliyor; Namilerin Mehmet’in çırağı olan Ziya Güvendiren.
Bodrum ahşap tekne yapımına yetişen bir çok büyük ustanın usta olmasına büyük emeği geçen, Aksona Mehmet’in deyişiyle “yattığı yer cennet olası” unutulmaz Ziya Usta’nın yaptığı tirhandiller hala dillerde ve denizlerde. Ziya Usta’nın yetiştirdiği ve sonrasında onların yetiştirdiği bir çok usta hala tekne imalatlarını sürdürüyor Bodrum İçmeler’de. Çolak Erol, İlkay Mıstık, Erol ve oğlu İsmail Özyurt, Kıvırcık Mustafa, Namilerin Mehmet’in torunu Mehmet Nami Uyav, Küçük Ziya bunların başında geliyor yine Ziya Usta’nın çırağı olan Ali Kemal Denizaslanı ise şimdilerde yaptığı tirhandil ve gulet maketleriyle tanınıyor.
Bu gün hala atölyelerinin başında olan bu büyük ustaların ağızbirliği etmişçesine “artık usta yetişmiyor bizden sonra bu tirhandil işi de bitecek” diye yakınıyorlar.
Ustaların sözleri, “okuyamadım elimde bir meslek yok” diyen gençlerimize, “zanaatlarımıza sahip çıkalım” diye söylevler atan büyüklerimize www.sailfoto.com dan küçük bir hatırlatma olsun.
Tirhandil Nasıl ve Hangi Malzeme İle Üretilir?
“Önce tahtadan kalıbını yontarım, kalıp formuna oturunca ondan endaze çıkarırız ardından endazeye bağlı kalarak yapılan maketi yüzdürür, hatalar varsa düzeltir ve sonunda da omurgayı çatmaya başlarız” diye sözlerine başlıyor Mehmet Nami Uyav usta ve ekliyor: “Şimdilerde lamine üretim çok ama eskiden ağaç olarak çam kullanılırdı.”
Yılların ustası Erol Ağan ise şöyle dile getiriyor kullanılacak ağacın seçimini;
Bizim zamanımızda çam vardı, bol reçineli çamdan yapılan tekneler uzun ömürlü olurlar ama çamı da uygun olarak kesmek gerekir. Üç şey var ki çok önemli çam kesiminde; birincisi ay karanlıkken kesilecek ağaç, ağacı öz suyu köküne inmiş olacak. İki, ağaç kesildikten sonra mutlaka kabukları soyulacak ki, kurtlar yemeye başlamasın. Üçüncü ve en önemlisi çam mezarlık çamı olmayacak, hayretmez o ağaç. Bir de Ağustos sıcağında kesilen çam bir başka oluyor, taş oluyor taş, eskimek bilmez.
Erol Usta büyük bir alçakgönüllülükle devam ediyor.
Eskiden rağbet tirhandillerdeydi. Baş kıç ölçülerini dikerdik, ortaya koyardık ondan sonra formamızı çekerdik. Turistik, yük taşıma ve süngerci için ayrı ayrı yapardık. Bir anda 3-4 tane yapardık. Yaptığım tirhandil sayısı ise hatırlayamayacağım kadar çok.
Gelişen teknoloji ve ithalatı kolaylaşan tropik denize daha dayanıklı ağaçların kullanılmasıyla birlikte günümüzde tirhandil üretiminde de laminasyon yöntemi uygulanmaya başlandı. Lamine üretim tirhandillerin gücüne güç katmış durumda. Büyük ustalar ağaç olmadan tirhandil olmaz deseler de polyester tirhandil üreten firmalar mevcut.
Şimdilerde unutulmaya başlansa da bir tirhandilin en büyük süsü baş-kıç bodoslamalarında ki ay şekli ve yıldız oyması olarak eski tirhandillerde bulunmaktadır.
Geçmişte sünger avcılığında ve yük taşıma işleri için 7-12 metre aralığında yapılan imalatlar, talep üzerine 16-18 metrelere kadar uzamış durumda. Büyük boy tirhandiller genelde mavi yolculuklarda kullanılmak üzere yapılıyor.
Mavi Yolda Tirhandil ve Tirhandil Sahibi Olmak
Mavi yolculuğun ilk başladığı 1960 lı yıllarda, navlun işlerinde kullanılan büyük boy tirhandillerle keyifli ve anılarda kalan geziler yapıldığı gibi özellikle mavi yolculara hizmet verecek donanıma sahip tirhandiller de üretilmiştir. Zaman içinde sektörün büyüyüp gelişmesi ve mavi yolculuğa çıkmak isteyen kişilerin lüks, konfor ve özellikle geniş kıç güvertede batan güneşe karşı içkileri yudumlama isteği gulet ve ayna kıçlara olan talebi arttırmış ve ne yazık ki tirhandiller geri plana itilmiştir. Erman Aras öncülüğünde başlatılan Bodrum Kupası, Geleneksel Ahşap Yat Yarışları sonrasında, mavi yolculuklarda tekrar yelkenle seyrin önem kazanması ise tirhandiller tekrar bu sektöre hizmet vermeye başlamıştır.
Bu gün sayıları parmakla gösterilecek kadar az olsa da, güzelim tirhandiller özellikle yelken seyri yapmak isteyenlerin tercih ettiği tekneler olarak mavi yolculuk yapan tekneler arasındadır; Aksona Mehmet’in Aksona Mancorna’sı, Kaptan Mustafa Nalbantoğlu’nun Tirandila’sı, Fatih Tilev’in Tango’su ve İlkay’ı bunların arasında en gözdeler olarak sıralayabiliriz.
Sünger avcığı hayatına tirhandillerde başlayan, sonrasında ilk göz ağrısı olan Ziya Usta yapımı Bodrum’un süsü Aksona ile devam eden, şimdilerde büyük tirhandili ile dalış ve mavi yolculuk yaptıran Aksona Mehmet’e “tirhandile sahip olmak nasıl bir duygu” diye sorduğumuzda aldığımız cevap gerçekten hoş geliyor insana.
Hep sorarlar ben de hep aynı şeyi anlatırım. Köroğlu’nu tanır mısın, Anadolu’da tanımayan yoktur. Köroğlu’nun efsane kıratı Küheylan’ı da bilirsin. İşte Köroğlu’nun Küheylanı neyse benim için de tirhandilim o. Eğer Köroğlu bir deniz adamı olsaydı mutlaka tirhandili olurdu.
Gerçekten de hemen tüm tirhandil sahipleri, kaptanları teknelerine daha bir özenli bakıp ondan söz ederken bir farklı oluyor hepsi çok farkında yaşayan bir efsane ile baş başa olduklarının, belki de türün son örneğine sahip olduklarının.
Halikarnas Balıkçısı, Gençlik Denizlerde adlı kitabında ki “Açıklar Yolcusu” adlı hikayesinde Hasan Usta adlı bir lağımcıyı anlatır. Hasan Usta 18 yaşından beri 3 tonluk “tirhandile” sahip olmak isteyen bir lağımcıdır. Yaşadığı oldukça zor zamanlar, geçim derdi, aile sorunları ve temizlediği yüzlerce lağım, fırsat bulup da tirhandiline bir sargı daha ekleyip bir çivi çaktığında Hasan Usta’nın kafasından uçup gitmektedir. Artık alaylara neden olan teknesini 60 lı yaşlarında bitirir Hasan Usta. Hikayenin sonu ise biraz açıklı; halk toplanır hep beraber tekneyi denize atarlar, Hasan Usta “Umut” un yekesi elinde imparator gibi oturmaktadır, hiç kıpırtısız. Bir süre bekleyen gençlerden biri sonunda denize girerek tekneye ulaşır. Hasan Usta yaşadığı büyük mutluluk sonrası tirhandilinin yekesinde kalp krizinden ölmüştür. Usta’yı hemen denizin kıyısına Umut’un içinde gömerler.
Yılların ustası Mehmet Nami Uyav, yaptığı 10 tirhandilin adını bir çırpıda sayıveriyor, bunlar içinde uzun zaman kendi kullandıkları da var:
Tirhandil başka bir kayıktır, ufak da olsa sana öyle bir onur verir ki dümendeyken kendini Barbaros sanırsın. Güvenlidir de, onla denizcilik yapmak başka bir şeydir, denizciliğine doyamazsın, doyamazsın kardeşim. Fenercilik yaparken bir tane de 11 metre olmasına karşı 5.75 metre tirhandilimle giderdim fenerlere; onla ne denizlerle karşılaştım ne batılar yaşadım ama limana hep mutlu döndüm. Şimdi en büyük isteğim; yeni kuracağım atölyede bir süre sonra kendime 11 metre bir tirhandil yaparak emekli olmak.
Uzun yıllar boyunca denizlerimizden tirhandillerin eksik olmaması ve yeni ustaların yetişmesi dileğiyle…
#Tirhandil, #Aksona